Endişelenmeyin, ekonomi ya da siyasetle ilgili bir yazı olmayacak bu! İşimiz spor ve bilhassa dünyanın en güzel branşı olan tenis. Ama zaman zaman burada da rakamlar nakledilirken çeşitli hınzırlıklara başvurulur. İstatistikler menfaatinize uygun bir yörüngeye sokulur. Ancak doğrunun ergeç ortaya çıkması gibi bir huyu olduğundan çok geçmeden bu istatistiklerin salt birer numara olmaktan başka hiçbir şey ifade etmedikleri ortaya çıkar.
Davis Kupasının kura çekimi esnasında “Uluslararası Tenis Federasyonu - ITF” yetkilisi eline tutuşturulmuş notlarla tümüyle ITF’in reklamına yönelik uzunca bir konuşma yaptı. Naklettiği istatistiklere başta futbol odaklı medyamız olmak üzere, konukların ilgisi kocaman bir “sıfırdı”…Konuyla ilgisi olanlar ise “kös dinledi”!
Kös dinlediler çünkü ITF’in onca geçmişi ve büyüklüğü ile pek tabi ki yararlı olduğu noktalar vardır. Ancak globalleşen dünyamızdaki inanılmaz gelişimlere ne denli uyum gösterdiği ve güncel yararı tartışılmaktadır.
Türkiye 2024 yılı itibarıyla 150’den fazla ITF turnuvasına ev sahipliği yapmaktadır. Bu konukseverlik en az 20 yıldır süregeliyor. Yararları tartışılır! Birisi çıkıp ta bunca yıldır bana bu turnuvalardan hangi tenisçimizin yararlanıp bir yıldız olarak çıktığını söyleyebilir mi! Peki kime faydası var bu turnuvaların? Söyleyeyim: Tesislerini kış günleri pazarlayamadıkları için yıllarca devlet desteği alan turizm sektörü, sonunda Ankara uyanıp musluğu kısıtlayınca, radarını tenise yönlendirdi. İşte bu turnuvalardan başlıca yararlananlar bu tesislerle, cingöz organizatörler !
Dünyamız artık geçmişten gelen gücüne güvenerek ortalığı kendi istediği gibi çevirmeye kalkan kısıtlı bir gruba bu olanağı vermeyecek kadar gelişti. Tenis de bu gelişimden nasibini fevkalade alıyor. Teniste profesyonelliği önleyebildiniz mi? Tüm yasaklarınıza, dünyanın en iyi oyuncularını Wimbledon dışı bırakmanıza rağmen ATP ile WTA’nin kurulması önlenebildi mi? Tank gibi geçildi üzerinizden. Aynı durum şimdilerde ATP ve WTA ile geçerli. Djokovic’in başkanlığındaki PTPA (Professional Tennis Players Association), ATP’nin yerine değil ama onun kulağını çekmek için kuruldu.
Yakın geçmişe kadar tümüyle ITF patronajında yapılan 4 grand-slam turnuvasında artık ATP ile WTA’nin söz hakkı bulunuyor. Bir tek Wimbledon’daki ITF hükümranlığı en baskın. Ama hal bu iken maalesef ITF hala bu gelişimle uyum içerisinde değil. Dolayısıyla rakamlar ne denli amaca göre sergilense de, inandırıcılıktan uzak kalınıyor.
Öyle bir gelir gücü gösteriyor ki tenis, gelişimine dur demek olanaksız. Bir kere, tenis, dünyamızda ferdi sporların başlıcasıdır. Müthiş bir pazarlama kapasitesi ve dolayısıyla gelir kaynağıdır. Tenisten para kazanan sadece sporcular ve yakınları ile turnuvalar değildir. Tenisin yelpazesi 54 sektöre destek verdiği söylenilen turizm kadar geniştir.
Sporseverler (ya da hayranlar-fans) diyelim, tenisçilerin sadece ödüllerine (bilhassa para!) ve başarılarına değil onların kullandıkları tüm metalara ve kişiliklerine de bağlanırlar. İster giysileri, raketleri, arabaları, saatleri, mücevherleri ve ister kort dışındaki yaşam tarzları…Bunların hepsi sporcu için birer kazanç kapısıdır.
2021 ABD Açık’ta İngiliz Raducanu şampiyon oldu. O günden bu yana 3.5 yıl geçti. Raducanu moda ve kadın dergilerinin kapaklarında ve sosyete davetlerinde boy göstermekten hiçbir turnuvada çeyrek-finale bile gelemedi. Hal bu iken, kurmuş olduğu “Harbour 6 Ltd” şirketi, 2024 itibarıyla tam tamına 10milyon dolar kâr gösterdi. Porsche, Tiffany, Dior, Evian, Wilson, Nike, Vodaphone, British Airways, HSBC başlıca sponsorları. %80 ABD kaynaklı şirketler.*
Günümüz spor piyasasında dolaşan her paranın %50’si ABD ekonomisinden gelmektedir. Bu durumda tenisin ABD’li sporcuların başarısına fevkalade gereksinimi vardır. ABD’li kadın tenisçi Coco Gauff’un 2024 yılı içerisinde sadece sponsorluklardan geliri en az 25milyon dolardır ve bunun %80’i ABD’li şirketlerdir. Gauff’un yanında Dünya 1 numarası Belarus’lu Sabalenka’nın 2024 geliri ise solda sıfır kalmaktadır…Azıcık 9milyon dolar. Sponsorları Nike, Wilson, Whoop, Dobel, Oakberry. Tümü ABD’li. Salt saati “Audemars Piquet” İsviçreli.
Ferdi olmasından dolayı tenis başta, tüm spor branşlarında sporcuların milliyetleri pazarlama için çok önemli. Gauff ile Sabalenka arasındaki bu gelir farkının başlıca nedeni de bu. IMG, Octagon, Excel, Proserv gibi “pazarlama ve marka yönetim” devlerinin büyük bir çoğunluğu ABD’lidir. Japon tenisçi Osaka’nın kurucu ortağı olduğu Evolve şirketi Tokyo’da kurulmuştur ama diğer kurucu ortak ABD’lidir. Evolve’un en tanınmış sporcuları da Osaka, Avustralyanın hınzır çocuğu Kyrgios ve çok yakın geçmişte IMG’yi daha butik bir ilişki aradığından bırakan Sabalenka’dır!
Çin gibi dünyanın en yoğun nüfuslu bir ülkeden geliyorsanız işler değişiyor. O zaman Quinwen Zheng ya da Naomi Osaka gibi raketler, başta kadınsal markasponsorluklardan olmak üzere umman gelirlere kavuşuyorlar. Üstelik bu gibi anlaşmaların çoğu nüfusa da bağlı olarak koordine edildiğinden, 5 milyar insanın yaşadığı, dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’den elde edilecek geliri düşünebiliyor musunuz? Unutmayın ki Çin’den sonra dev dediğimiz ABD, 450milyon, Japonya ise 135milyon kişi barındırıyor !
Sporda ve bilhassa teniste daha sürekli gelir için global bir tanınmışlık gerekiyor. Bunun da en başarılısı İsviçreli Roger Federer. Adam tenisi bırakalı 3 yıl oluyor hala en büyük ciroya ulaşıyor. İşte kişiliğin önemi burada daha belirgin! Djokovic istediği kadar hayıflansın “niye sevilmediğine”. Önünde en bariz örnek var.
Bizim ülkemizde ise başarı karşısında ortaya çıkan sponsorluklar bilhassa teniste solda sıfır kalıyor. Yıllardır aradığımız başarının belki de ateşini yakan Zeynep Sönmez hiç olmazsa bir THY’nin desteğini arkasına alabildi. Ancak onun da, spora olan ilgisi yadsınamayacak derecede olan Cumhurbaşkan’ın talimatıyla olduğu söyleniyor. Hayırlısıyla geleceğe olan umudumuzu yitirmiyoruz…Hoş kalınız,
Bekir Emre
*Meraklısına not.: 2025 itibarıyla sponsorlarının bazıları başta Porsche olmak üzere Raducanu ile olan anlaşmalarına ara vermeye hatta sonlandırmaya başladılar.