Eski kaşifler Güneydoğu Asya’nın ötesinde ne olduğunu bilmedikleri için Avustralya/Yeni Zelanda’yı keşfettiklerinde oraya Aşağının Dibi (Down Under) diye adlandırmışlar. Anglosakson ülkeleri ve bilhassa İngilizler coğrafi konumu itibarıyla Avustralya için yukarıdaki başlığı kullanırlar. Sömürgeciliğin alfabesini yazan ve bir zamanlar güneşin batmadığı imparatorluk olarak anılan Büyük Britanya’dan şimdilerde arta kalan İngiltere, zamanında suçlularını, ya da daha genel bir anlamda istemediklerini, bu adaya/kıtaya sürdüğü için biraz da orayı ve insanlarını aşağılamak/küçümsemek amacıyla bu sıfatlandırmayı ısrarla kullanmaktadırlar. Halbuki buraya ister kıta, ister ada, isterseniz de ülke deyin her yanı bir tabiat harikası, insanları da fevkalade şen şakrak ve konukseverdir.
Tenis Sporunun (“Şen Turnuva” diye adlanıyor) en başarılı turnuvalarından birini organize eder Avustralyalılar [Turnuvanın tarihçesini Alp Ustaoğlu’nun kaleminden okuyabilirsiniz ]. Yılın ilk büyük turnuvası olduğundan sporcuların bir kısmı noel tatilinden çıkıp gelirler. Burada yitireceği ne bir puanı ne ödül parası ne de prestiji olan ve benim “serseri mayın” diye adlandırdığım tenisçilere diğer büyük turnuvalardan daha çok rastlarsınız. Bu yıl bunlara burada daha da çok denk geldik…Her iki sekste de ! Cazaoux, Borges, Michelsen, Dodin, Frech, Noskova, Paolini bunlardan aklımda kalan. Bir de hafif tertip su yüzüne çıkabilen ama hiçbir zaman zirveye ortak olamayacaklar var: Norrie, Kecmanovic, Fritz, Mannarino, Kostyuk, Anisimova, Haddad Maia. Tsitsipas’tan ise ümidimizi kesmek üzereyiz. Yunan Tanrılarını andıran bu genç adam, pederinden soyutlanıp kendisine adam gibi bir koç tutamazsa yıldırım hızıyla diplere düşecek. Zaten gündeme tenisinden fazla Badosa ile ilişkisiyle sosyal medyada girmeye başladı!
Hurkacz, Rune, Rublev, Berrettini, Aliassime, Q.Zheng, Andreeva, Kalinskaya ise eninde sonunda zirveye oynayacaklarını öngördüklerim. Üstelik korta da yakışıyorlar. Yani at yarışı bahisçileri için “plase”ler. Krejcikova, Azarenka, Dimitrov gibi parlak kariyerlerini sürdürebilen azimkârlara da saygımız sonsuz.
Kadınlarda yarı-finalist olan Sabalenka-Gauff maçının favorisi olarak Belaruslu’yu görüyorum. Diğer yanda ise gönlüm Çinli Zheng’den yana. Sürekli sportmenlik dışı hareketlerde bulunan Yastremska’nın kort içi antikleri karşısında sinirini muhafaza ederse finalde yerini alacaktır. Yastremska, WTA’de en sevilmeyen raket olarak yansıtılıyor…Birkaç yıl önce de doping suçlamasıyla cezalandırılmış ancak mahkeme sonucu hatanın kendisinden kaynaklanmadığı ortaya çıkınca yarışa iade edilmişti.
Ama şampiyonluk kendisini hem sportif hem mental anlamda sürekli geliştiren Sabalenka’ya da yakışmayacak değil!
Erkeklerde ise Djokovic’in işi bu kez çok zor olacak. Bu dörtlünün (Nole, Sinner, Medvedev, Alcaraz) mücadelesinde sporseverler fevkalade puanlar yaşayacaktır. Gönlüm Medvedev’de, mantığım Sinner’de !
Bu minvalde bana en fazla gelen sorulardan biri bazı ülkelerden bahar dalları gibi yıldızlar çıkarken örneğin Amerika gibi bir devin bilhassa erkeklerde (Gauff bile Fransa’nın Antibes kentindeki Muratoğlu Akademisinin bir ürünüdür) nasıl bu denli çorak kalışıdır. Bunun ABD açısından başlıca nedenlerinden biri fevkalade koordine edilmiş bir spor-tenis-okul-eğitim sacayağı varken bunu tukaka ilan edip kimsenin anlayamadığı bir düzeneğe teslim olmalarıdır. Bir diğer nedeni ise eski demirperde ağırlıklı ülkelerde çocuklar 5-6 yaş civarında korta salınıp ellerine raket tutuşturulurken batının diğer dünyasında ise bu yaklaşımın daha ileri yaşta gerçekleşmesidir. Bir tarafta çocuk 10 yaş civarına geldiğinde sporun inceliklerine ulaşabilmiş ve hatta felsefesi üzerinde hocalarıyla tartışabilirken diğer yandaki sporcu ise topu filenin üzerinden geçirmeye uğraşmaktadır. Her işte olduğu gibi sporda da doğru kişiyi yanlış huylar edinmeden bulabilmek genellikle olumlu sonuç verir. Rahmetli Aziz Nesin’in bir saptaması vardır : “Felsefe, bireysel bir uğraşının ürünü değildir. Yani bireysel çabayla birlikte, o toplumun da geçmişi ve birikimiyle birlikte bir felsefeye gereksinmesi gerekir.” İşte bunun için de Rusya, Belarus, Ukrayna, Polonya ve de bilhassa Çekya’dan pıtrak gibi tenisçi çıkıyor. Melbourne’da kadınlardaki sekiz çeyrek-finalistin altısı bu eski demirperde ülkelerinden !
“Bizde 90milyon vatandaş var…Neden çıkmıyor?” diye geliyor sorunun devamı ! Yanıtım yalın: Felsefe dersleri tedrisattan çıkarıldı…Artık okunmuyor! “Cehalet, kişiyi sadece doğal yetenekleriyle yetindirir, ön yargılı yetişir, çevresine saygısız ve nezaketsizdir. Adillik bunların kitabında yer almaz”. Kendileri gibi olmayanlara karşı kin içindedirler! Böyle yetiştirilmiş bir sporcunun zeki ve ahlaklı olabileceğini öngörebilir misiniz? Çevik bile olamaz zira çevikleşmek için gerekli adımlar doğallığın yanında bilimseldir de. Böyle bir kişi bilimi de yadsır. Djokovic gibi “suyu beynimle arıtabilirim” saçmalığına sarılan istisnalar hariç. Böylesi ancak yüzyılda bir çıkar.
Hoşkalın…
Bekir Emre
Gülümsedin, tanıdım
Gökkuşağında seni aradım
Yorgun bulutlara sordum
Umutsuz
Yaprakları da sessizdi
Cevap vermedi kiraz ağacım
Mevsim kıştı, ya da bahar
Bir kır çiçeğiydin gönlümde
Gülümsedin tanıdım!
Dr. Erdoğan Tanaltay