Bu fotoğraftaki çocuk bugün NBA’in en değerli oyuncusu seçildi. Bu fotoğrafa bakınca, ülkemiz altyapı faaliyetlerini ve gözlemlediğim yeni nesil altyapı oyuncularını ve elbette sistem koçlarını düşündüm.
Her takım, koç ve oyuncu böyle değil elbette, ama son 15 yıldır gözlemlerim başarılı ve başarısız örneklerden yola çıkarak olumsuz tarafa odaklanacağım bir yazı olacak.
Basketbolun bir takım oyunu olduğundan habersiz karakterler yetişiyor. Yerdeki arkadaşına el uzatmayan, kenarda otururken oyunla ilgilenmeyen, rakibe ve hakemlere saygısızca davranan, her biri ders niteliğinde olması gereken molalardan bile sıkılan, dinlemeyen ama bunun karşılığında taklit odaklı (rol model değil) hareketler içerisinde olan (belki taklit etmek kötü değil diyecekler olacaktır, taklit’e odaklı kurulan altyapı eğitimi gelişemez), oynadığı takımın en iyi oyuncusu olduğunu düşünmesi! nedeniyle kendini oyuncu oldu zannetmesi, takım arkadaşlarına ukala bakış açısı ve hatta çok üzülerek görüyorum ki takım arkadaşının olumsuz bir oyun hareketine laf söyleme cesaretini bulan çocuklar o kadar fazla ki. Ve en acısı bunlara sesini çıkarmayan koçlar, hatta üstüne bir laf daha söyleyen koçlar. Ve elbette her gün spordan soğuyan çocuklar, üzülen çocuklar, hatta travmaya giden durumlar.
Sahi liglerde oynayan kaç sporcu çıkartıyorsunuz? Belki de takımınızda Jokic vardı ve siz onu basketboldan soğuttunuz farkında mısınız?
Bir altyapı koçu her oyuncusuna eşit mesafeli olmalı ve hatta daha kötü olduğunu düşündüğü sporcusunun üzerine daha fazla gitmeli, motive etmeli ve bunun da tüm takımın farkında olmasını sağlamalı, velileri bilgilendirmeli.
Hangi basketbol altyapı kulübü velileri çocuklarının gelişimi konusunda altı aylık ya da yıllık bilgilendirme yapıyor? Bir veli gitse çocuğumun bu yılki gelişim raporunu rica ediyorum dese kaç kulüp bu raporu verebilir?
Altyapı maçları tamamen kazanmaya odaklı olmuş durumda ve bunu kulüpler için anlayabiliyorum. Kazanmak için yarışıyoruz, bunda bir sıkıntı yok. İyi yapılan antrenmanlar meyvesini zaten maçlarda verecektir. Ama kaybetmeyi de dünyanın sonuymuş ya da o çocuğun basketbol hayatının sonuymuş gibi göstermeye de gerek yok. Koçların heyecanları vücut dillerine olumsuz yansıyan ve bu davranışlardan kötü etkilenen o kadar fazla veli var ki. Salonlar maçları izlemeye gelen veli gerginlikleri ile dolu. 10 yaşındaki çocuğunun maçında küfürler eden, diğer takım velileri ile tartışan, hakemlere küfür ve taciz eden veliler salonlarda. Biraz sakinleşmek lazım. Oyunun tadına varmak lazım, çocukları izleyip keyif almak, zevk almak, gurur duymak lazım. Sahada olumsuzu görmek kolay, çabayı ve emeği daha çok görmek lazım. Basketbol bu çocukların mesleği değil, henüz değil ve büyük ihtimalle çok ama çok azının mesleği olacak.
14 yaşına kadar diğerlerinden daha hızlı olduğu için ve topu yere daha iyi vurduğu için mükemmel oyuncu olacak denen birçok çocuk basketbolcu olamazken, 14 – 15 yaşına kadar bu çocuktan hiçbir şey olmaz denen birçok çocuğun üst düzey basketbolcu olduğunu görebilirsiniz. Bu noktada yapılması gereken, her iki çocuğa da bu durumun en iyi şekilde aktarılması ve çalışmaya daha çok motive etmek olacaktır. Eğer muhteşem bir koordinasyonunuz ve cepten yiyeceğiniz yeteneğiniz yoksa sürekli çalışmak zorundasınız. Altyapı koçlarının bu durumu sürekli olarak oyunculara anlatması gerekir.
Her koç bir rol model olmalı. Koçlar oyun hakkında söyledikleri kadar söylemediklerinden de sorumludur. Maaşım zaten az diye daha az emek veremezsiniz, aksine maaşınızın daha iyi olması için daha fazla odaklanmak, çalışmak ve öne çıkmak zorundasınız. Maaşınızın azlığı sahada eğitim verdiğiniz çocukların suçu değil…
BAKIŞ AÇISI, TENİS ESKRİM DAĞCILIK (TED) VE AMİRALLER ÖRNEĞİ
Oğlum basketbola İstanbul’da TED (Tenis Eskrim Dağcılık) Spor kulübünde başladı. Bilmeyenler için, İstanbul’da Tarabya’da tesisleri olan ve çok uzun yıllardır basketbol faaliyetlerine de devam eden bir spor kulübü. Basketbol tarafını, A Takım koçluğu dahil uzun yıllardır Burak Safkan üstlenmiş durumda. Hem konumu hem de Burak’la tanıştıktan sonra Burak’ın basketbol eğitimine bakış açısı kaynaklı TED’i seçtim. Daha önceden tanışıklığımız olmamasına rağmen, biraz deli olması çok hoşuma gitti ve deliye basketbol için çocuk emanet edilir dedim ve başladık.
Burak Safkan TED’de bir sistem oturtmaya çalışıyordu. Koçlarına çok değer veriyor ve koçları da aynı sistem içerisinde yetişiyor. Oğlum Ali basketbol okulundaydı ama U10, U11, U12 takımlarını ve antrenmanlarını gözlemleme fırsatı buldum. Her oyuncusunun, abartmıyorum, her oyuncusun eline top değen, U16 takımlarına kadar hiç pick&roll oynanmayan, zone yapmayan, oyuncuların bire bir hücüm ve savunma özelliklerinin gelişmesine, saha yerleşiminin önemine odaklanmış ve takım olduklarının farkında olan oyuncuları yetiştiren bir sistem. Burak sürekli sorardı, ne diyorsun, nasıl sence, olumsuz bir şey görürsen söyle vs. Bu iletişim kanalını basketbolu bildiğine inandığı kişilerle kurmak ve geri bildirimlerle değişikliklere gitmek ya da gitmemek (karar merci o) o kadar değerli ki. Sonuç ortada, o sistemle yetişen çocuklar birçok yaş grubunda oyuncu olma yolunda ilerliyorlar. Takımlar İstanbul bölgesinden Türkiye Şampiyonasına gitmeye hak kazanıyor (hiç kolay iş değil). Gelişim liginde U12, U11 ve U10 takımları şampiyon oldu. Maçlarda neredeyse her sporcu eşit süre alıyor. En fazla sahada kalan oyuncusun süresi 23 dakikayı geçmiyor. Toplama değil, 7 yaşından beri yetiştirilen, beraber büyüyen çocuklar bunlar. Yani çocuklara doğru basketbol eğitimi verirseniz, başarı geliyor.
İstanbul’dan İzmir’e dönerken, en büyük üzüntüm Ali’yi bu sistemin içinden almak oldu. Ali şimdi Bora hocayla beraber Amiraller spor kulübünde. Bora Hoca'da tamamen oyuncu yetiştirmeye odaklanmış durumda. Araştırıyor, sürekli kendini geliştirmeye çalışıyor, sporcularla iletişimi mükemmel. Daha 4 yaşında olan kulübü ile önemli başarılar elde etti, iyi sporcular yetiştiriyor.
Eminim böyle daha fazla kulüp var, çok değerli koçlar çok değerli işler yapıyor. Ama soru şu, önemli oranda azınlıkta olduklarının farkında mısınız? Çoğu basketbol kulübünün içine ilk girdiğinizde kendinizi markete gelmiş gibi hissedebilirsiniz. Aidat şu kadar, forma şu kadar, şu şu kadar, bu bu kadar. Sporcularımızı şu sistemde yetiştiriyoruz, şunlara önem veriyoruz, şu testleri uygulayacağız diyen kaç spor kulübü var?
Hemen cevap gelecektir. Maaşlar, salon kiraları başka türlü nasıl karşılanacak vs. Sorunun özü o değil ki, sonuçta elindeki sporcu sayısına oranla antrenör ekibini genişletiyor, yaptığın antrenman kadar kira ödüyorsun. Ben çok da zor olmayan, sporcu yetiştirmeye odaklı bir sistemi oturtmanın çok zor olmadığını ve takımınızda ki Jokic'lere yazık olmamasını gündeme getirmek istiyorum.
Sonuçta, bu camiada olan herkes basketbol okulu zenginlerini, belli bölgelerde ki tekelleşmelerini biliyor.