Sporda başarılı olabilmek için gelenek kavramı neredeyse sporun her dalı için vazgeçilmez. Geçmişin tecrübesi bugünler ve yarınlar ile arada köprü olarak hedefe ulaşmayı kolaylaştırıyor. TED, Türkiye’de neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt bir spor kulübü olarak 87 yıldır çok önemli bir spor geleneğini sürdürüyor. Konu ise tenis olunca gelenek ve istikrar kavramının önemi de ikiye katlanıyor. Ülke olarak teniste gelişmek, üst sıralara mümkün olduğu çok oyuncu göndermek ve şampiyonluklar kazanabilmek için belirli bir “ tenis kültürünün “ oluşması gerekiyor. Aksi takdirde bazı kişisel başarılarla yetinmek durumunda kalınıyor zaten ülkemizde tenisteki en büyük problemimiz de henüz bu kültürün tam olarak oluşmaması oldu. TED bir aşıra yaklaşan bir süredir belirli bir tenis kültürünü oturtmak ve bu kültürü performansa çevirebilmek için mücadele veriyor.
Bu çalışmaların ve çabaların belki de en büyük meyvesi geçen hafta oynanan TED Open. Tenis turnuvaları bir süre sonra oynandıkları şehirle bütünleşiyor, örneğin Roland Garros sadece bir tenis turnuvası değil aynı zamanda Paris’tir, Wimbledon Londra’dır. Tüm köklü organizasyonlarda benzer bir etkiyi görebiliyoruz. İstanbul’un da köklü ve şehirle bütünleşmiş bir tenis turnuvası var; TED Open. İlk olarak 1946’da düzenlenen ve 74 yıldır aralıksız oynanan TED Open bu sene 75. kez oynandı. Türkiye gibi günlük yaşayan bir ülkede 75 yıl bir turnuvayı devam ettirebilmek rüya gibi bir şey. TED Open yıllardır oyuncular için tam bir yükselme turnuvası oldu. Geçen yıllar içinde Richard Gasquet, Nadal’ı Roland Garros’ta yenebilen sayılı oyunculardan Robin Soderling, Tomas Berdych, İvo Karlovic, efsane Rus tenisçi Nikolay Davydenko ve 2015 şampiyonu, aynı zamanda bugünün dünya 11 numarası Karen Khachanov gibi pek çok yıldız TED Open’da oynamıştı.
Bu sene de turnuvada yine önemli ve potansiyeli olan oyuncular mücadele etti. 18 yaşındaki Hırvat Dino Prizmic ve Hollandalı Jesper De Jong ileride turda adını fazlasıyla duyacağımız oyuncular, De Jong bu hafta yarı final oynadı. Bjorn Borg’un oğlu Leo Borg’u da seyretme fırsatı bulduk. Ancak katılan oyuncular içinde 2 isim ön plana çıktı; Bu oyuncular; Damir Dzumhur ve Soonwoo Kwon.
Bosnalı Damir Dzumhur eski dünya 23 numarası ve eski günlerini arayan bir raket. Bu sene TED Open’da kazandığı şampiyonluk onun için yeni bir yükselişin başlangıcı olabilir. Daha önce Roland Garros’ta da canlı olarak seyrettiğim ve çok sağlam bir oyuna sahip olan Bosnalı raket özellikle son 2 senede alıştığı ritmin dışında kaldı. Dolayısıyla İstanbul’da kazandığı bu şampiyonluk hem onu ilk 200’ün içine sokarak 155 numaraya yükseltti hem de ona tekrar ritim bulması için gerekli ivmeyi kazandırmış olabilir.
Soonwoo Kwon ise gerçekten çok ilginç bir oyuncu. Özellikle son 3 senedeki performansı onu tam anlamıyla bir ilk 100 oyuncusu yaptı. ATP 250 seviyesinde 2 şampiyonluğu bulunan ve Novak Djokovic, Nadal dahil neredeyse tüm ilk 20 oyuncuları ile önemli turnuvalarda oynamış ve bu oyunculara karşı galibiyetler almış bir oyuncudan bahsediyoruz. Örneğin bu sene başında Avustralya’da Adelaide’de şampiyon olduğunda 2.turda Pablo Carrena Busta’yı, finalde de Roberto Bautista Agut’u yenmişti. Oyun stili çoğu tenisçiye ters gelen Kwon, belki TED Open’da ilk turda elendi ama böylesine farklı profilde bir oyuncunun turnuvaya katılımının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Çiftlerde ise İngiliz Luke Johnson ve Tunuslu Skander Mansouri şampiyon oldu. Çeyrek finalde S.Hong & S.Kwon’dan oluşan Korelileri eleyen ikili daha sonra ardına bakmayarak finali de 2-0 alarak şampiyonluğa ulaşmış oldu. Aslında tüm dünyada çiftler maçları teklerin biraz gölgesinde kalıyor ancak çoğu turnuvada çok sıkı çiftler maçları seyretme şansımız oluyor.
Mansour Bahrami tenis dünyasının en renkli figürlerinden, Bahrami’nin bu sene TED Open’a gelmesi turnuvaya olan ilgiyi ikiye katladı. Tenise ülkesi İran’da başlayan, Davis Kupası ve milli takım kaptanlığı ile devam eden, 1979’daki devrimle beraber tenisin yasaklanması ile kendini bir anda tavlacı olarak bulan ve sonunda Fransa’ya giderek 42 yaşına kadar tenis oynayıp kariyerinin sonunda yine ülkesini temsil eden Bahrami’nin hikayesi film gibi. Ve sonrası profesyonel kariyerinden sonra kendine açtığı alan ve onu bir efsaneye dönüştüren gösteri maçları ile geldi. Ancak asıl önemlisi tenisin sadece elit değil aynı zamanda mizahi tarafını da ortaya koyarak oyunu daha popüler hale getirmeye ve yeni nesillere sevdirmeye çalışması oldu. Pazar günü TED Open’da iki gösteri maçı yapan Bahrami’ye özellikle çocukların ilgisini görünce aslında tenis adına ne kadar önemli bir iş yaptığını daha iyi anlıyoruz.
Kapanış günü ise tam bir pazar şenliği görünümünde festival havasındaydı. Kort bölgesinde yoğun bir kalabalık, her yerde hareket vardı. Açılışı Mansour Behrami yaptı. İki gösteri maçı yapan Bahrami’nin maçlarının sandalye hakeminin Bedri Baykam olması havayı daha da renklendirdi. Daha sonra sahaya asıl çocuklar çıktılar. Damir Dzumhur ve Lukas Klein, 75.TED Open şampiyonluğu için oynadılar. Final maçının tamamen dolu tribünler önünde oynanması ve ilginin çok büyük olması harika oldu. Bu görüntüleri görünce ülkenin bu kadar sorunu içerisinde insanın içi ısınıyor. Aralarda bazen oyuncular seslerden rahatsız oldular ama onların da dolu tribünlerden keyif aldığını düşünüyorum sonuçta tenis her zaman seyirciyle çok daha güzel bir spor haline geliyor. Enbe Orkestrası, çekilişler ve eğlence de günün sonunda festivali tamamladı. Bu şekilde aslında her şeye dokunan ve her kesime hitap eden bir tenis & spor günü yaşamış olduk. Gelecek sene de aynı tatta ve keyifte buluşabilmek dileğiyle…
Alp USTAOĞLU